Mücadelemi, en çok insan ilişkilerimdeki çatışmalarda derinlemesine hissediyorum. Hedefimi belirledikten sonra o yolda önüme çıkan engellerle mücadele etmek bana kelimenin tam anlamıyla mücadele gibi gelmiyor. Çünkü önüme çıkan engeli bir adım olarak görüyorum. O adımı ya başarıyla tamamlayabilirim (kolay veya zor, bir şekilde başarmak) ya da tamamlayamam. Tamamlayamadığım noktada ya yolumu değiştiririm ya da geri dönerim ve davamdan tamamen vazgeçerim. Ancak bu bahsettiğim adımlar tamamen fiziki koşullar. Yani diğer insanlara bağlı olmayan, bana ve yapmak istediklerimin süreç gerekliliklerine bağlı olan koşullar. Mesela bir sınavı geçmek, yeni iş bulmak, ülke değiştirmek, bir işi tamamlamak, bir beceri kazanmak veya bir konuda kendini geliştirmek gibi şeyleri örnek olarak verebilirim. Bu gibi şeylerde çekilen çileyi mücadele olarak görmüyorum ben. Bunları eğer istiyorsam ‚yapılır‘ şeklinde değerlendiriyorum. Bu yüzden koşullardan şikayetçi olan biri değilimdir. Gereken neyse onu yapmaya hazır olmak ve elinden gelen enerjiyi sarfetmek mücadele değil çabadır. Eğer çabalarken sorunla karşılaştıysan çöz, ilerle. Çözemiyorsan başka bir çözüm yolu üret, ama şikayet etme. Bu gibi fiziki, somut, sürece bağlı mücadelelerde başarılı olmaya odaklı olduğum için bu sınıfa koyulabilecek engelleri küçümsüyor olabilirim. O yüzden başarısızlık, kabul edebildiğim bir şey olmamıştır.
Benim mücadele diyebileceğim şey ise, kendim özelinde ‘insan ilişkileri’ olmuştur. Çünkü en çok ailemi bir şeylere ikna etmek konusunda zorlanmış olabilirim. Ya da çevremdekileri görüşümün normal olduğuna ikna ederken enerjim tükenmiş olabilir. Ya da evin küçük kızı olarak yapmak istediklerimi veya haklarımı özgürce savunma gücünü göstermeyi öğreten, kullanmamıcdestekleyen ve beni fikren deli gibi özgür ve her anlamda özgüvenli yetiştiren ama bunu kullandığım noktada yaptıklarımdan hoşnut olmadığı için veya alışık olmadığı için münakaşa içinde olduğum ailem ve hatta kendisini benim karar mekanizmam olarak görme cürretini gösteren, benden yaşça büyük olan erkek kardeşime karşı sürekli savunma, ikna etmek zorunda hissetme, hesap vermem gerekmesi gibi konularda nefesimin daralması ve kafamdaki sürekli bu bağlılık ile yasama zincirleri bana çok daha büyük bir mücadele gibi gelmiştir. Çünkü sadece bana bağlı olmayan ve hatta çok da karşıt olduğum düşüncelere sahip olan insanlara bağlı olan (eskiden bağlı olduğunu sandığım, büyürken koşullu inandığım) durumlar için çok kez kendimi ‘savaşıyorum’ derken buldum. Yani maddi imkansızlıklar da yaşadım, fiziki koşul yetersizlikleri de yaşadım, her zaman en başarılı olan kişi ben değildim ama yeteri kadar başarılıydım, ancak çok genelleyerek söyleyebilirim ki topluma ayak uydurmakta zorlandığım için benim bu hayatı yaşarken verdiğim mücadele bu yazdıklarıma değil beyinlere ve fikirlere karşı oldu. Ama onu da kazandım :)
Mücadelemi kazandığımı neye dayanarak söylüyorum diye düşündüğümde, aslında biraz kaçarak üstesinden geldiğimi söyleyebilir,bu yüzden de kaçtığım için gerçekten kazanmış sayılmayabilirim. Ancak fiziken toplumdan uzaklaşabilme gücünü göstermek, bu şekilde hayatıma karışılmasını engelleyebilmiş olmak, devamında kararlılık gösterebilmek bana kazandığımı hissettiriyor. Çünkü bu yola nasıl girdiğimi sorgulayınca evet bunu ‘kaçarak’ yaptım, ama devamını kaçarak getirmedim, kaçarak onlara zorlaya zorlaya öğrettiğim değerleri şu an karşımdakilerden ‘kaçmayarak’ geri alıyorum. Yani onlara kabul ettirdim.
Bu konu aslında sosyolojik, toplumsal ve cinsel genellemelere kadar gider ama şu an amacım sadece kendi kendime konuşurken neye ‘mücadele’ dediğime değinmekti, bu yüzeysellikte yazımı sonlandırmayı makul buluyorum.
Sevgiler..
Comments